Betül Soysal Bozdoğan
HANGİ CEMAAT?
‘Cemaat’i nasıl tanımlarsınız?
Hangi cemaat diye sormamız gerekiyor, sohbet toplantılarına katılanlardan
mi bahsediyoruz, yoksa sempatizanlardan mı, güvenlik ve adalet bürokrasisi
içindeki mekanizmadan mı, yurt dışında bulunan okullardan mı? Cemaat kapalı bir
network, transparant değil, kendisine ait bir istihbarat ve iletişim
mekanizması olan bir yapılanması var.
Kendisine hizmet görevi atfeden bir sosyal hareketin hedefleri arasında
neler olabilir?
Cemaatin amacı kesinlikle demokrasi veya yolsuzlukla mücadele değil. Bunu
bir kere anlamamız gerekiyor, eğer cemaatin amacının demokrasi olduğunu iddia
ediyorsak, zaten bir hayal dünyasında yasıyoruz demektir. Nasıl ki Amerika’nın
amacı Irak’a demokrasi getirmek değilse, cemaatin amacı da demokrasi veya
yolsuzluk ile mücadele değil. Sadece demokrasi ve yolsuzluğu araçsallaştırarak,
karşı olarak gördükleri gurup veya kişilere karşı bir meta olarak kullanıyorlar
yolsuzluk iddialarını.
DEVLETVARİ İŞLER YAPAN BİR SOSYAL
HAREKET
ABD’de cemaat adına nasıl bir algı var?
ABD’de Cemaate bakış çeşitli siyasi guruplara göre değişiyor. Nasıl ki
Türkiye’de yekpare bir siyasi yapı mevcut değilse ABD’de bir benzeri hakim. Batı
ve batının güvenlik kurumları cemaat gibi yapılara her zaman şüpheyle bakarken,
genelde onları Dalai Lama misali diğer ülkeler için kullanılacak bir malzeme
olarak görürler. Bu bağlamda cemaatin ABD’deki imajının aslında tarafsız kitle
nezdinde değişmediğini söyleyebiliriz. Değişen sadece AK partiye karsı günümüz
şartlarında bir aktörün çıkması ve bunun belli bir dönem desteklenmesinden
ibaret olabilir. Bunun ipuçlarını zaten James Jeffrey ve Francis J.
Ricciardone’nin açıklamalarından, New York Times veya Wall Street Journal’daki
yazılardan, başbakan Erdoğan’ı kontrol çılgını otoriteryen (controlfreak)
olarak gösteren Amerikan Harp Akademileri öğretim üyesi Ömer Taşpınar, ABD
Dışişleri bakanlığında çalışmış Henri Barkey, Morton Abromowitz gibi Washington
merkezli kişilerin konuşmaları ve yazılarından da izleyebiliriz.
ABD’DE SATIN ALINAN AKADEMİK İMAJ
ABD üniversitelerinde “cemaat” nasıl bilinir?
Cemaatin ABD’deki akademisyenler ile de arasının pek iç acıcı olduğu iddia
edilemez. Hizmetin ABD’deki bazı akademisyenlere para ödeyerek kendileri
hakkında kitap yazdırdıkları biliniyor. Buradan şunu anlayabiliriz; hizmet
ABD’deki akademisyenleri amaç için kullanılacak bir araç olarak görüyor ve bu
anlamda eleştiriye tamamen kapalı. Bu olayın üniversite camiasında duyulması
ile ciddi akademisyenler cemaate karşı mesafeli durmaya başladılar. Bunun
yanında cemaatin ABD’deki üniversite kampüslerinde bazı akademisyenler aleyhine
lobi yapması birçok Amerikalı akademisyeni hayli rahatsız etti.
KAYIP İMAMLAR NEREDE?
Türkiye’de bu aralar ‘kayıp imamlar’ konuşuluyor. Nedir bu olayın aslı?
Cemaat 2013 yılının başında Türkiye’deki bazı “mensuplarını” yurtdışına
çekme kararı aldı. Bu yüzden 17 Aralık olaylarından önce bir grup yurtdışına
cıktı. Bu hicretin veya mücadelenin başka bir sekliydi.Yani aklımıza yine su
soru geliyor; Niçin hizmet görevi kendisine atfeden bir sosyal hareket, böyle
devletvâri isler yapar?
CEMAATİN YOLDA DEĞİŞEN AMAÇLARI
Cemaat, camia ya da hizmet kurumları… Tüm kollarının ve katmanlarının
varlık sebepleri zamanla değişti mi?
Cemaatin amaçlarında değişim olduğunu düşünüyorum. Çünkü her sosyal
harekette olduğu gibi büyüyen her hareketin amaçları da değişir, hırs veya
siyasete yönelme ile yozlaşmada baslar, hizmet için değil kar ve çıkar için
felsefesi hakim olmaya baslar, çünkü hareketin sosyal, siyasi ve ekonomik
yapısı değişmektedir, farklı kişilik yapısındaki insanlar hizmete
katılmaktadır, hiç ummadığınız, İslam ve muhafazakarlıkla ilgisi olmayan kişi
ve kurumlar cemaatin vitrin kadrosunda bulunmaya başlamışlardır.
Bir yanda bu temiz ve saf gönüllüler, diğer yanda boğazına kadar siyasete
batmış, kirli komplolar yapan, kaset hazırlayan, insanları dinleyen, gizli bir
yapı. Şimdi bunların hangisi cemaat diye düşünmemiz gerekiyor. Veya cemaatin
nerede hata yaptık da bu noktaya geldik diye kendisini sorgulaması gerekiyor. Eğer
bu iki yapı arasında koordineli bir ilişki var ise o zaman çok büyük bir
tehlike ile karşı karşıyayız demektir ki buna hiç bir devlet müsaade etmez ve
etmemelidir. Cemaatin kendisinin bir özeleştiri yaparak ne istiyoruz sorusuna
yanıt araması gerekir, yani amaç nedir? Kısacası amacınız nedir ne
istiyorsunuz?
CEMAATİN FBI ZİYARETLERİ
Cemaatin yurt dışı bağlantıları sadece eğitim kurumları üzerinden mi yoksa
bilinmeyen yönleri var mı?
Hayır, sadece eğitim kurumları üzerinden olduğunu düşünmek safdillik olur,
eğitim kurumları sadece cemaatin görünen yüzleri ve bulundukları bölgelerde
halka açılmalarının bir versiyonu. Esas iletişim noktaları ABD’de her eyalete
atadıkları sorumluları üzerinden yürütülüyor. Yine bu kişilerin bağlı oldukları
bölge sorumluları mevcut; herkes yaptığı buluşmayı ve görüşmeyi düzenli olarak
rapor ediyor. Çok ilginçtir, her eyalette ilk ziyaret ettikleri yerler genelde
FBI ofisleri. Zaten bunları kendi sayfalarından ilan ediyorlar, çünkü
kendilerini Amerika’da kabul ettirmeye çalışıyorlar. Fakat bütün bunlara rağmen
Fethullah Gülen’in oturma izni başvurusunda sorunlar yasadığını biliyorum.
PARALEL YAPININ ÇALIŞMA SİSTEMİ
Cemaatin kendi içinde iletişim ağını nasıl anlatırsınız?
Cemaatin iki iletişim sistemi mevcut, birincisi daha informal iletişim olan
telefon, e-mail ve sohbetler gibi; diğeri ise paralel mekanizmanın esas
sorgulanması gereken formal iletişim ağını oluşturuyor. Yüksek teknoloji
iletişim programları vasıtası ile haberleşen bir istihbarat ağı. Burada biz
hangi cemaat sorusuna yanıt bulmamız gerekirken, Cemaatinde hangisinin
kendisine ait olduğunu acık demokratik toplumda belirtmesi gerekiyor.
“BU TİP YAPILAR DEMOKRASİ İÇİN TEHLİKE”
Türkiye’de cevabı merak edilen soruların başında ‘cemaat’in nasıl bir
örgütlenme içinde olduğu? Yapıyı katmanlarıyla daha spesifik olarak nasıl
anlatırsınız?
Bir bilgi bankası oluşturmuşlar, bu bilgi deposu üzerinden iletişimi sağlıyorlar.
İnsanlar hakkında bilgi toplayıp, bunu kendi üyelerinin bir kısmı ile
paylaşıyorlar, yanaşılması veya kendilerine fayda getirebilecek kişi ve
kurumlara bir veya iki kişiyi atıyorlar, bu kişiler o kişi ve kurumdan sorumlu
oluyor ve düzenli olarak “merkeze” veya bağlı bulunduğu sisteme bilgi aktarıp
analiz yapıyorlar. Tabi bu devlet tipi kurumların isleyiz mekanizmasını bize
anımsatıyor. Bu tip yapıların şeffaf olması imkansız ve demokrasi acısından da
bir tehlike. Bu tehlike sadece ülkemiz ve insanlarımız için değil, cemaatin
kendisi içinde geçerli diye düşünüyorum. Bu yapının ne kadar olumlu olduğu
tartışılmalı ki bu tartışmayı cemaatin kendisinin yapması lazım. Cemaatin yine
ilginç bir özelliği ise bazı cemaat mensupları birbirlerini tanımıyor, fakat
iletişim bölge veya kurum imamları, veya bölge kontrol sorumluları tarafından
yapılıyor. Acık ve şeffaf olan bir yapı niçin böyle organizasyonel bir
yapılanmaya gider, bunu sorgulamak lazım diye düşünüyorum.
“ABD DEVLET SİSTEMİ PARALELE İZİN
VERMEZ”
Cemaatin nüfuz alanları hakkında neler söylersiniz? Yurt içinde ve dışında
hangi çevrelerde etkili?
Cemaatin Bati’da fazla etkili olduğunu düşünmüyorum, çünkü Amerika’da ki
devlet sistemi gereği buna izin vermezler, cemaat ancak onların izin verdiği
yasal sınırlar içinde hareket edebilir. Bunun yanında gelişmekte olan ülkelerde
ise daha oluşmamış hukuksal yapı içinde daha aktif oldukları iddia edilebilir.
Cemaatin her hareketinin çok yakından takip edildiğini düşünüyorum ki bunu
Amerika uzun suredir yapıyor.
Paralel yapıyı halkın iradesinin muktedir olması adına tehlike olarak
görüyor musunuz?
Türkiye’deki iyi üniversitelerden dereceyle mezun olmuş, yoksul bir halk
çocuğunun hiç bir maddi menfaat gözetmeksizin Peshawar, Pakistan’a giderek okul açan, var gücüyle hizmet için çalışan gönüllü insanları ile
paralel mekanizmayı karıştırmamak lazım. Birisi biz Türklerin
yüzyıllardır yaptığı akıncılık duygusunun bir ürünü,
diğeri ise karanlık ilişkiler ağı içinde kirli siyasete bulaşmış, yurt dışı
ilişkileri olan Amerikan elçiliğinde Türk
askerleri aleyhinde brifing veren veya devletimizin bilgisi dışında
Washington’a gelip hiç bir karşılıklı yetkisi ve muhatabı olmamasına
rağmen Michael Hayden döneminde CIA ile görüşen bir
örümcek ağı.
CEMAAT DİNLEME YAPMAYI NEREDEN ÖĞRENDİ?
Paralel yapı hangi dönemde gelişmeye ve ileri teknoloji dinlemeler yapmaya
başladı?
Kullanılan tekniklerin büyük bir çoğunluğu ABD istihbarat birimlerinin
kullandığı yöntemler ve metodlar. Bu çok önemli. ABD adalet bakanlığının
MacCarthy döneminde savaş karşıtlarına, Amerikan Kızılderili Hareketine
(AmericanIndianMovement) veya Kara Panterlere (Black Panthers) karşı uyguladığı
yöntemlerin, benzerlerini bu mekanizma Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda
uyguladı. Bu yüzden kullanılan yöntemler büyük bir benzerlik gösteriyor. Bu da
akla su soruyu getiriyor, Quantico benzeri bu yöntemleri uygulamayı ve
teknolojisini kullanmayı nerede ve nasıl öğrendiler? Acaba 1998 yılından
itibaren ABD’ye eğitim amaçlı gönderilen polisler ile bir alakası var mi?
ABD’deki bazı kurumlar ile kurulan bu informal ilişkinin derecesi nedir?
NAZİ ALMANYA’SINDA RAHİPLERİN SESSİZLİĞİ
Paralel yapı hakkında kişisel değerlendirmeniz nedir?
Şahsımca bu soruya verilecek en güzel yanıt, bu amacı bu yapıyı savunan
insanlara sormak lazım. Adaletin ve polisin bağımsız olması gerekiyor ki halk
veya kişi telefonda rahat konuşabilsin, muhalefetini özgür bir ortamda yapsın,
eleştiri hakki olsun, oysa gelinen nokta da bir korku cumhuriyetine doğru gidiş
var bu gidiş en fazla başbakanı etkiler. Ve bunun hesabini başbakana sorarlar,
bu mekanizmanın Türkiye’yi daha otoriteryen olarak algılanmasında önemli rolü
olduğunu düşünüyorum. Unutulmaması gereken en önemli nokta AK Parti secimle
geldi secimle gider, fakat bu mekanizmanın bu şekilde devam etmesi herkes için
tehlikelidir ki en önemlisi demokrasi ve özgürlüğümüz için büyük bir
tehlikedir. Bu yüzden kimse bu isten kaçabileceğini zannetmesin. Aslında bu
bana meşhur Nazi döneminde yasamış Katolik bir rahibin sözünü hatırlattı: “ilk
önce komünistleri almaya geldiler ben sesimi çıkarmadım, daha sonra Yahudileri
aldılar yine sesimi çıkarmadım, Çingeneler ve diğer karşıt gurupları
aldıklarında bana ne dedim, beni almaya geldiklerinde sesimi duyuracağım kimse
kalmamıştı.”
‘DOĞRU’DAN YANA DEĞİL GÜÇLÜDEN YANA
Gülen’in 28 şubat sürecinde “başörtüsü fürüattır”, “mgk bir içtihat
makamıdır. kararlarında isabet etmemişse bir, isabet buyurmuşsa iki sevap alır”
sözleri ayrıca mavi Marmara olayında cemaatin tavrı nasıl değerlendirilebilir?
Aslında bu Çin’in Afrika’da izlediği politikanın bir benzeri, güçlü olan
veya iktidarda olan ile çalışma biçimi. Yani cemaat mensubu bir lokantaya
geldiğinde komi veya garson ile görüşmez, lokantanın sahibi ile konuşmak ister.
Cemaatin uzun yıllardır izlediği strateji bu. Belki bu yüzden biraz
başarılılar. Yani her zaman güçlüden yanalar, doğrudan değil.
“EV SAHİBİ KURALLARI GÖSTERİYOR”
Said-i Nursi’nin yaşamında siyaset öncesi ve sonrası olmak üzere iki
dönemden bahsedilir. gülen’in yaşam seyrine baktığınızda cemaatinin hizmet
anlayışı adına bir kırılma noktası görüyor musunuz?
Cemaatin kırılma noktası bence Gülen’in Amerika’ya gelmesi ile başladı,
çünkü eğer bir sosyal hareket olarak kendi evinizde değilseniz, ve başka
birisinin evinde oturuyorsanız, ev sahibinin kurallarına göre hareket etmek
zorunda kalırsınız. Ev sahibinin kuralları da her zaman olumlu olmayabilir ve
hareketleri bazen kendi amaçlarından saptırabilir. Çünkü ev sahibinin
kurallarını kabul etmezseniz, kapıyı gösterirler.
LİBERAL MUSEVİ ÇEVRELERLE CEMAATİN
BALAYI DÖNEMİ
Gazze ambargosunu delme amacı taşıyan Mavi Marmara gemisine yapılan illegal
İsrail saldırısı üzerine Gülen’in yorumu çok tartışılıyor. Bu yoruma şaşırdınız
mı? Neden?
Aslında şaşırmadım, çünkü bu çıkışı cemaatin ABD’de kendisini bir siyasi ve
sosyal aktör olarak kabul ettirme girişimi olarak görüyorum. Cemaat veya
benzeri networkler ABD’de Musevi ve İsrail lobisi ile çatışmayı veya İsrail’i
eleştirmeyi pek göze alamazlar veya almak istemezler. Oysa, bu lobinin zaten
cemaate pek olumlu baktığı da söylenemez. Onlara göre Cemaat, Ak partiye
nazaran ehven’i ser. Zaten bu yüzden son
dönemde, bilhassa Gezi ve sonrası bazı liberal Musevi çevreler cemaat ile
balayına girdiler.Unutmayın liberal veya muhafazakar Musevi gurupları için
İsrail kutsaldır, bunlar Türkiye’yi eleştirdikleri kadar hiç bir zaman
İsrail’in Filistin’de uyguladigi insan haklarını açık eleştirmezler. Bunun en
güzel örneği Human RightsWatch’a danışmanlık
yapan Musevi kökenli danışmanlardır. Gezi ve
sonrasında Türkiye’ye en fazla eleştiri getiren yine bu kadrodur.
CEMAAT HİÇBİR ZAMAN AK PARTİ’NİN YANINDA
OLMADI
Cemaat Ak Parti’nin safında dururken partiye karşı nasıl bir “siyaset”
izledi?
Cemaat hiç bir zaman AK Parti’nin yanında değildi, sadece AK Parti’yi bir
araç olarak görüyordu. Ak Parti bir siyasi hareket, seçimin bize hediye ettiği beğensekte
beğenmesekte devleti belli bir dönem yöneten bir
kadro. Hataları yok mu elbette var benimde eleştirdiğim bir çok yönü var. Fakat
cemaat öyle değil, seçim ile gelmediler. Seçim ile gelerek iktidar olanları
kullanarak bürokrasiye yerleştiler. Kurumları Weber’in bürokratik pragmatizmine
göre değil, belli bir gurubun opurtunizmine göre şekillendirmeye çalısıyorlar.
Bu da cemaati otoriterleştiriyor, geldikleri nokta itibari ile bir özeleştiri
ihtiyacı var.
Gülen’in yurt dışı basına verdiği demeçleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tamamen stratejik demeçler bunlar, başbakana ve O’nun çevresine yönelik calışmalar.
Çünkü cemaatin önündeki tek engel başbakan. O yüzden her ne kadar yolsuzluk ile
ilgili eleştirilerimi saklı tutsam da başbakanın desteklenmesi gerektiğini
düşünüyorum.
GÜLEN’İN STRATEJİK HATASI
Paralel yapı küresel güçler tarafından destekleniyor mu?
Cemaat yabancıların veya CIA’in yönettiği bir yapı değil, fakat etkilediği
bir yapı. Bu etki gönüllü etki, yani cemaat Amerika ile kavga etmemek uğruna,
kendi ülkesindeki iktidar ve kurumlar ile kavga ediyor. Bence yanlış, çünkü
ülke hepimizin.
Gülen’in ses kaydı ve bedduası on yıllardır yatırım yaptığı imajını nasıl
etkiledi?
Fethullah Gülen’in bu konuda stratejik bir hata yaptığını düşünüyorum.
Kendisinin bu sözlerini geçen haftalarda insansız hava araçları sonucu
Pakistan’da öldürülen 7 çocuk ve kadın için söylemesini beklerdim.
Başbakan Erdoğan yurtdışı ziyaretlerinde dünya liderlerine paralel yapıyı
anlatıyor. Yapı batıda nasıl algılanıyor?
Batı’da Amerika’daki güvenlik bürokrasisi hariç bu mekanizmayı iyi bilen
birilerinin olduğunu düşünmüyorum. Herhalde bu mekanizmaya en yakin örnek Opus
Deiveya Mormon hareketleri, fakat onlar bile bu kadar
etkili değil, zaten etkili olmalarına batıda devlet müsaade etmez. Çünkü adalet ve güvenlik kavramları için tehlikeli
görür. Bu sebeple Riccardioni acaba Mormon’ların ABD adalet bakanlığında
örgütlenip güçlenerek Amerikan halkını dinlemesine, kaset ile şantaj yapmasına,
Cumhuriyetci veya Demokrat milletvekillerine veya pentagondaki generallere
kumpas kurmasına ne der merak ediyorum? Kendisine sormak lazım....
Başbakan Erdoğan devletin içindeki bu yapıyı etkisiz hale getirmek istiyor.
Bunun için nasıl bir strateji gerekir? Başarı şansı adına ne söylersiniz? Ne
kadar zaman verirsiniz?
Uzun ve meşakkatli bir yol. Fakat bu mekanizmanın ülkemizin ve
insanlarımızın özgürlüğü ve geleceği için temizlenmesi gerekiyor, çünkü
kararlar adalete göre bağımsız değil, belli bir gurubun siyasi ve ekonomik
çıkarlarına ve stratejisine göre alınıyor izlenimi oluştu. Bu da halkın adalete
ve polise olan, dolayısı ile devlete olan güvenini zedeledi. Düşünün ülkenin
içinde bir gurup bir devletten bağımsız, devletin imkanlarını kullanarak bir
istihbarat ağı oluşturmuş, bir çok kişi kurum ve partiyi dinliyor izliyor,
zamanı gelince başına servis yapıyor, halkın ve ülkenin çıkarı için değil,
savundukları çıkarları için hareket ediyor, buna hiç bir ülke müsaade edemez,
etmemesi gerekir, vatandaşın güvenliğini sağlaması gereken devlet bu yapıyı
çözmesi lazım. Eğer çözemezse Türkiye’de hiç bir siyasi, sosyal veya ekonomik
yapı güvende değildir, çünkü devlet tarafsız ve güvenilir halka hizmet eden bir
aygıt olmaktan çıkmış demektir.
“ERBAKAN HOCA YERLİ BİR LİDERDİ…”
Cemaat farklı zamanlarda farklı partilere oy verdi. Ancak milli görüş
çizgisine mesafesini her zaman korudu. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kim ne derse desin, Erbakan Hoca yerliydi, hiç bir dönemde yurt dışına
çıkmayı tercih etmedi, hapis yattı, ayni Said’i Nursi gibi. Biliyorlardı ki bir
siyasi hareketin lideri olarak yabancı devletler de misafir olmak demek, onların
kurallarını da kabul etmek demektir. Milli Görüş ve Erbakan daha çok Türkiye
eksenli hareketler, cemaat ise daha küresel hareket eden, stratejilerini
Türkiye merkezli değil, global bağlamda çizen bir hareket olduğu için Milli
Görüş ile ayrılıyorlar diye düşünüyorum.
İKİ KEÇİNİN KÖPRÜ KAVGASI
Cemaat ve CHP yakınlaşması cemaatin
sohbet camiasında chp’nin ise tabanında tepkiye yol açar mı?
Cemaat ile CHP’nin yakınlaşması bana köprüyü geçmeye çalışan iki keçiyi
hatırlatıyor. Köprüden ancak birisi geçer çünkü köprü çok dar. Bunun yanında
hem Cemaat’te hem de CHP’de bu
birlikteliğe karşı gelecek çok insan var. Ortaklık olsa bile ortak düşmana
karşı geçici bir birliktelik olur diye düşünüyorum.
Grup içerisinde Gülen’in söylemleri sorgulanabilir mi? Biat kültürünün
sınırları var mı?
Elbette sorgulanamaz, fakat hangi harekette sorgulanır ki? Hele bizim gibi
ülkelerde, daha geleneksel, kalkınmakta olan, modernleşme Sürecini yaşayan her
ülkedeki siyasi veya sosyal yapılarda lideri sorgulamak diye bir retorik
yoktur, biat kültürü hakimdir. Çünkü hiyerarşi gereği lidere itaat vardır, uymayan cezalandırılır. Bu
cezalandırma aile içi şiddete benzetilebilir.
Cemaat kendi gelişim sürecinde nasıl bir dönemi yaşıyor?
Cemaat yıprandı ve yıpranıyor. Bu dönemden sonra birçok kimse kendi
çocuğunu cemaate teslim etmez, işte bu cemaat için en büyük tehlike. Bundan
sonra bence kendi özlerine dönme sürecini yaşayacaklar ve Erdoğan ve Ak
Parti’nin gitmesini bekleyecekler diye düşünüyorum.
Çünkü cemaat kavgacı bir yapı değil, fakat paralel yapı mekanizmasının cemaatte
hakim olmaya başlaması ile bir mücadeleye sürüklendiler. Bu cemaatin samimi
insanlarının yapısına uygun değil.
ELLİ SENE SONRA TÜRKİYE
Elli sene sonra türkiye bugünü nasıl hatırlar?
Hizmetin dini bir yapılanma olduğu iddiası tartışmalı, bence o
özelliklerini pazara ve siyasete indikçe kaybediyorlar. Verimlilikleri düşüyor,
kısacası hizmet kavramının yerini pragmatist bireyci karlılık kavramı alıyor. Cemaatin geleceğini iç şartlardan ziyade
dış şartlar belirleyecek. Bence cemaat destekli 17 Aralık operasyonunun en
büyük etkisi Türkiye’de değil, cemaat açısından yurt dışında olacak. Çünkü bir
çok ülkede bu konuda cemaatin izlediği yöntem konusunda soru işaretleri
oluşmaya başladı. Yani bunlar ne yapıyor, amaçları ne sorusu sadece Türkiye’de
değil, bir çok coğrafyada sorulmaya başlandı. Küresel bir aktör olduklarından
bundan etkilenecekler. Son söz olarak şunu belirtmek isterim, hizmetin içinde
çok değerli insanlar var, sıcak samimi, ülkemizin insanı, bu insanların
kendilerine sorması gerekiyor biz nasıl bu noktaya geldik? Bu onların elli sene
sonra haklarında insanların ne düşüneceğini belirleyecek.
No comments:
Post a Comment