Friday, July 31, 2015

Gulen Cemaati Uzerine Roportajim


Betül Soysal Bozdoğan

HANGİ CEMAAT?

‘Cemaat’i nasıl tanımlarsınız?
Hangi cemaat diye sormamız gerekiyor, sohbet toplantılarına katılanlardan mi bahsediyoruz, yoksa sempatizanlardan mı, güvenlik ve adalet bürokrasisi içindeki mekanizmadan mı, yurt dışında bulunan okullardan mı? Cemaat kapalı bir network, transparant değil, kendisine ait bir istihbarat ve iletişim mekanizması olan bir yapılanması var.
Kendisine hizmet görevi atfeden bir sosyal hareketin hedefleri arasında neler olabilir?
Cemaatin amacı kesinlikle demokrasi veya yolsuzlukla mücadele değil. Bunu bir kere anlamamız gerekiyor, eğer cemaatin amacının demokrasi olduğunu iddia ediyorsak, zaten bir hayal dünyasında yasıyoruz demektir. Nasıl ki Amerika’nın amacı Irak’a demokrasi getirmek değilse, cemaatin amacı da demokrasi veya yolsuzluk ile mücadele değil. Sadece demokrasi ve yolsuzluğu araçsallaştırarak, karşı olarak gördükleri gurup veya kişilere karşı bir meta olarak kullanıyorlar yolsuzluk iddialarını.

DEVLETVARİ İŞLER YAPAN BİR SOSYAL HAREKET

ABD’de cemaat adına nasıl bir algı var?
ABD’de Cemaate bakış çeşitli siyasi guruplara göre değişiyor. Nasıl ki Türkiye’de yekpare bir siyasi yapı mevcut değilse ABD’de bir benzeri hakim. Batı ve batının güvenlik kurumları cemaat gibi yapılara her zaman şüpheyle bakarken, genelde onları Dalai Lama misali diğer ülkeler için kullanılacak bir malzeme olarak görürler. Bu bağlamda cemaatin ABD’deki imajının aslında tarafsız kitle nezdinde değişmediğini söyleyebiliriz. Değişen sadece AK partiye karsı günümüz şartlarında bir aktörün çıkması ve bunun belli bir dönem desteklenmesinden ibaret olabilir. Bunun ipuçlarını zaten James Jeffrey ve Francis J. Ricciardone’nin açıklamalarından, New York Times veya Wall Street Journal’daki yazılardan, başbakan Erdoğan’ı kontrol çılgını otoriteryen (controlfreak) olarak gösteren Amerikan Harp Akademileri öğretim üyesi Ömer Taşpınar, ABD Dışişleri bakanlığında çalışmış Henri Barkey, Morton Abromowitz gibi Washington merkezli kişilerin konuşmaları ve yazılarından da izleyebiliriz. 

ABD’DE SATIN ALINAN AKADEMİK İMAJ

ABD üniversitelerinde “cemaat” nasıl bilinir?
Cemaatin ABD’deki akademisyenler ile de arasının pek iç acıcı olduğu iddia edilemez. Hizmetin ABD’deki bazı akademisyenlere para ödeyerek kendileri hakkında kitap yazdırdıkları biliniyor. Buradan şunu anlayabiliriz; hizmet ABD’deki akademisyenleri amaç için kullanılacak bir araç olarak görüyor ve bu anlamda eleştiriye tamamen kapalı. Bu olayın üniversite camiasında duyulması ile ciddi akademisyenler cemaate karşı mesafeli durmaya başladılar. Bunun yanında cemaatin ABD’deki üniversite kampüslerinde bazı akademisyenler aleyhine lobi yapması birçok Amerikalı akademisyeni hayli rahatsız etti.

KAYIP İMAMLAR NEREDE?

Türkiye’de bu aralar ‘kayıp imamlar’ konuşuluyor. Nedir bu olayın aslı?
Cemaat 2013 yılının başında Türkiye’deki bazı “mensuplarını” yurtdışına çekme kararı aldı. Bu yüzden 17 Aralık olaylarından önce bir grup yurtdışına cıktı. Bu hicretin veya mücadelenin başka bir sekliydi.Yani aklımıza yine su soru geliyor; Niçin hizmet görevi kendisine atfeden bir sosyal hareket, böyle devletvâri isler yapar? 

CEMAATİN YOLDA DEĞİŞEN AMAÇLARI

Cemaat, camia ya da hizmet kurumları… Tüm kollarının ve katmanlarının varlık sebepleri zamanla değişti mi?
Cemaatin amaçlarında değişim olduğunu düşünüyorum. Çünkü her sosyal harekette olduğu gibi büyüyen her hareketin amaçları da değişir, hırs veya siyasete yönelme ile yozlaşmada baslar, hizmet için değil kar ve çıkar için felsefesi hakim olmaya baslar, çünkü hareketin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısı değişmektedir, farklı kişilik yapısındaki insanlar hizmete katılmaktadır, hiç ummadığınız, İslam ve muhafazakarlıkla ilgisi olmayan kişi ve kurumlar cemaatin vitrin kadrosunda bulunmaya başlamışlardır.
Bir yanda bu temiz ve saf gönüllüler, diğer yanda boğazına kadar siyasete batmış, kirli komplolar yapan, kaset hazırlayan, insanları dinleyen, gizli bir yapı. Şimdi bunların hangisi cemaat diye düşünmemiz gerekiyor. Veya cemaatin nerede hata yaptık da bu noktaya geldik diye kendisini sorgulaması gerekiyor. Eğer bu iki yapı arasında koordineli bir ilişki var ise o zaman çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız demektir ki buna hiç bir devlet müsaade etmez ve etmemelidir. Cemaatin kendisinin bir özeleştiri yaparak ne istiyoruz sorusuna yanıt araması gerekir, yani amaç nedir? Kısacası amacınız nedir ne istiyorsunuz?  

CEMAATİN FBI ZİYARETLERİ

Cemaatin yurt dışı bağlantıları sadece eğitim kurumları üzerinden mi yoksa bilinmeyen yönleri var mı?
Hayır, sadece eğitim kurumları üzerinden olduğunu düşünmek safdillik olur, eğitim kurumları sadece cemaatin görünen yüzleri ve bulundukları bölgelerde halka açılmalarının bir versiyonu. Esas iletişim noktaları ABD’de her eyalete atadıkları sorumluları üzerinden yürütülüyor. Yine bu kişilerin bağlı oldukları bölge sorumluları mevcut; herkes yaptığı buluşmayı ve görüşmeyi düzenli olarak rapor ediyor. Çok ilginçtir, her eyalette ilk ziyaret ettikleri yerler genelde FBI ofisleri. Zaten bunları kendi sayfalarından ilan ediyorlar, çünkü kendilerini Amerika’da kabul ettirmeye çalışıyorlar. Fakat bütün bunlara rağmen Fethullah Gülen’in oturma izni başvurusunda sorunlar yasadığını  biliyorum. 

PARALEL YAPININ ÇALIŞMA SİSTEMİ

Cemaatin kendi içinde iletişim ağını nasıl anlatırsınız?
Cemaatin iki iletişim sistemi mevcut, birincisi daha informal iletişim olan telefon, e-mail ve sohbetler gibi; diğeri ise paralel mekanizmanın esas sorgulanması gereken formal iletişim ağını oluşturuyor. Yüksek teknoloji iletişim programları vasıtası ile haberleşen bir istihbarat ağı. Burada biz hangi cemaat sorusuna yanıt bulmamız gerekirken, Cemaatinde hangisinin kendisine ait olduğunu acık demokratik toplumda belirtmesi gerekiyor.  

“BU TİP YAPILAR DEMOKRASİ İÇİN TEHLİKE”

Türkiye’de cevabı merak edilen soruların başında ‘cemaat’in nasıl bir örgütlenme içinde olduğu? Yapıyı katmanlarıyla daha spesifik olarak nasıl anlatırsınız?
Bir bilgi bankası oluşturmuşlar, bu bilgi deposu üzerinden iletişimi sağlıyorlar. İnsanlar hakkında bilgi toplayıp, bunu kendi üyelerinin bir kısmı ile paylaşıyorlar, yanaşılması veya kendilerine fayda getirebilecek kişi ve kurumlara bir veya iki kişiyi atıyorlar, bu kişiler o kişi ve kurumdan sorumlu oluyor ve düzenli olarak “merkeze” veya bağlı bulunduğu sisteme bilgi aktarıp analiz yapıyorlar. Tabi bu devlet tipi kurumların isleyiz mekanizmasını bize anımsatıyor. Bu tip yapıların şeffaf olması imkansız ve demokrasi acısından da bir tehlike. Bu tehlike sadece ülkemiz ve insanlarımız için değil, cemaatin kendisi içinde geçerli diye düşünüyorum. Bu yapının ne kadar olumlu olduğu tartışılmalı ki bu tartışmayı cemaatin kendisinin yapması lazım. Cemaatin yine ilginç bir özelliği ise bazı cemaat mensupları birbirlerini tanımıyor, fakat iletişim bölge veya kurum imamları, veya bölge kontrol sorumluları tarafından yapılıyor. Acık ve şeffaf olan bir yapı niçin böyle organizasyonel bir yapılanmaya gider, bunu sorgulamak lazım diye düşünüyorum.      
 
“ABD DEVLET SİSTEMİ PARALELE İZİN VERMEZ”

Cemaatin nüfuz alanları hakkında neler söylersiniz? Yurt içinde ve dışında hangi çevrelerde etkili?
Cemaatin Bati’da fazla etkili olduğunu düşünmüyorum, çünkü Amerika’da ki devlet sistemi gereği buna izin vermezler, cemaat ancak onların izin verdiği yasal sınırlar içinde hareket edebilir. Bunun yanında gelişmekte olan ülkelerde ise daha oluşmamış hukuksal yapı içinde daha aktif oldukları iddia edilebilir. Cemaatin her hareketinin çok yakından takip edildiğini düşünüyorum ki bunu Amerika uzun suredir yapıyor.  

Paralel yapıyı halkın iradesinin muktedir olması adına tehlike olarak görüyor musunuz?
Türkiye’deki iyi üniversitelerden dereceyle mezun olmuş, yoksul bir halk çocuğunun hiç bir maddi menfaat gözetmeksizin Peshawar, Pakistan’a giderek okul açan, var gücüyle hizmet için çalışan gönüllü insanları ile paralel mekanizmayı karıştırmamak lazım. Birisi biz Türklerin yüzyıllardır yaptığı akıncılık duygusunun bir ürünü, diğeri ise karanlık ilişkiler ağı içinde kirli siyasete bulaşmış, yurt dışı ilişkileri olan Amerikan elçiliğinde Türk askerleri aleyhinde brifing veren veya devletimizin bilgisi dışında Washington’a gelip hiç bir karşılıklı yetkisi ve muhatabı olmamasına rağmen Michael Hayden döneminde CIA ile görüşen bir örümcek ağı.

CEMAAT DİNLEME YAPMAYI NEREDEN ÖĞRENDİ?

Paralel yapı hangi dönemde gelişmeye ve ileri teknoloji dinlemeler yapmaya başladı?
Kullanılan tekniklerin büyük bir çoğunluğu ABD istihbarat birimlerinin kullandığı yöntemler ve metodlar. Bu çok önemli. ABD adalet bakanlığının MacCarthy döneminde savaş karşıtlarına, Amerikan Kızılderili Hareketine (AmericanIndianMovement) veya Kara Panterlere (Black Panthers) karşı uyguladığı yöntemlerin, benzerlerini bu mekanizma Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda uyguladı. Bu yüzden kullanılan yöntemler büyük bir benzerlik gösteriyor. Bu da akla su soruyu getiriyor, Quantico benzeri bu yöntemleri uygulamayı ve teknolojisini kullanmayı nerede ve nasıl öğrendiler? Acaba 1998 yılından itibaren ABD’ye eğitim amaçlı gönderilen polisler ile bir alakası var mi? ABD’deki bazı kurumlar ile kurulan bu informal ilişkinin derecesi nedir? 

NAZİ ALMANYA’SINDA RAHİPLERİN SESSİZLİĞİ

Paralel yapı hakkında kişisel değerlendirmeniz nedir?
Şahsımca bu soruya verilecek en güzel yanıt, bu amacı bu yapıyı savunan insanlara sormak lazım. Adaletin ve polisin bağımsız olması gerekiyor ki halk veya kişi telefonda rahat konuşabilsin, muhalefetini özgür bir ortamda yapsın, eleştiri hakki olsun, oysa gelinen nokta da bir korku cumhuriyetine doğru gidiş var bu gidiş en fazla başbakanı etkiler. Ve bunun hesabini başbakana sorarlar, bu mekanizmanın Türkiye’yi daha otoriteryen olarak algılanmasında önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Unutulmaması gereken en önemli nokta AK Parti secimle geldi secimle gider, fakat bu mekanizmanın bu şekilde devam etmesi herkes için tehlikelidir ki en önemlisi demokrasi ve özgürlüğümüz için büyük bir tehlikedir. Bu yüzden kimse bu isten kaçabileceğini zannetmesin. Aslında bu bana meşhur Nazi döneminde yasamış Katolik bir rahibin sözünü hatırlattı: “ilk önce komünistleri almaya geldiler ben sesimi çıkarmadım, daha sonra Yahudileri aldılar yine sesimi çıkarmadım, Çingeneler ve diğer karşıt gurupları aldıklarında bana ne dedim, beni almaya geldiklerinde sesimi duyuracağım kimse kalmamıştı.”  

‘DOĞRU’DAN YANA DEĞİL GÜÇLÜDEN YANA

Gülen’in 28 şubat sürecinde “başörtüsü fürüattır”, “mgk bir içtihat makamıdır. kararlarında isabet etmemişse bir, isabet buyurmuşsa iki sevap alır” sözleri ayrıca mavi Marmara olayında cemaatin tavrı nasıl değerlendirilebilir?
Aslında bu Çin’in Afrika’da izlediği politikanın bir benzeri, güçlü olan veya iktidarda olan ile çalışma biçimi. Yani cemaat mensubu bir lokantaya geldiğinde komi veya garson ile görüşmez, lokantanın sahibi ile konuşmak ister. Cemaatin uzun yıllardır izlediği strateji bu. Belki bu yüzden biraz başarılılar. Yani her zaman güçlüden yanalar, doğrudan değil. 

“EV SAHİBİ KURALLARI GÖSTERİYOR”

Said-i Nursi’nin yaşamında siyaset öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönemden bahsedilir. gülen’in yaşam seyrine baktığınızda cemaatinin hizmet anlayışı adına bir kırılma noktası görüyor musunuz?
Cemaatin kırılma noktası bence Gülen’in Amerika’ya gelmesi ile başladı, çünkü eğer bir sosyal hareket olarak kendi evinizde değilseniz, ve başka birisinin evinde oturuyorsanız, ev sahibinin kurallarına göre hareket etmek zorunda kalırsınız. Ev sahibinin kuralları da her zaman olumlu olmayabilir ve hareketleri bazen kendi amaçlarından saptırabilir. Çünkü ev sahibinin kurallarını kabul etmezseniz, kapıyı gösterirler.  

LİBERAL MUSEVİ ÇEVRELERLE CEMAATİN BALAYI DÖNEMİ

Gazze ambargosunu delme amacı taşıyan Mavi Marmara gemisine yapılan illegal İsrail saldırısı üzerine Gülen’in yorumu çok tartışılıyor. Bu yoruma şaşırdınız mı? Neden?
Aslında şaşırmadım, çünkü bu çıkışı cemaatin ABD’de kendisini bir siyasi ve sosyal aktör olarak kabul ettirme girişimi olarak görüyorum. Cemaat veya benzeri networkler ABD’de Musevi ve İsrail lobisi ile çatışmayı veya İsrail’i eleştirmeyi pek göze alamazlar veya almak istemezler. Oysa, bu lobinin zaten cemaate pek olumlu baktığı da söylenemez. Onlara göre Cemaat, Ak partiye nazaran ehven’i ser. Zaten bu yüzden son dönemde, bilhassa Gezi ve sonrası bazı liberal Musevi çevreler cemaat ile balayına girdiler.Unutmayın liberal veya muhafazakar Musevi gurupları için İsrail kutsaldır, bunlar Türkiye’yi eleştirdikleri kadar hiç bir zaman İsrail’in Filistin’de uyguladigi insan haklarını açık eleştirmezler. Bunun en güzel örneği Human RightsWatch’a danışmanlık yapan Musevi kökenli danışmanlardır. Gezi ve sonrasında Türkiye’ye en fazla eleştiri getiren yine bu kadrodur.

CEMAAT HİÇBİR ZAMAN AK PARTİ’NİN YANINDA OLMADI

Cemaat Ak Parti’nin safında dururken partiye karşı nasıl bir “siyaset” izledi?
Cemaat hiç bir zaman AK Parti’nin yanında değildi, sadece AK Parti’yi bir araç olarak görüyordu. Ak Parti bir siyasi hareket, seçimin bize hediye ettiği beğensekte beğenmesekte devleti belli bir dönem yöneten bir kadro. Hataları yok mu elbette var benimde eleştirdiğim bir çok yönü var. Fakat cemaat öyle değil, seçim ile gelmediler. Seçim ile gelerek iktidar olanları kullanarak bürokrasiye yerleştiler. Kurumları Weber’in bürokratik pragmatizmine göre değil, belli bir gurubun opurtunizmine göre şekillendirmeye çalısıyorlar. Bu da cemaati otoriterleştiriyor, geldikleri nokta itibari ile bir özeleştiri ihtiyacı var. 
Gülen’in yurt dışı basına verdiği demeçleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tamamen stratejik demeçler bunlar, başbakana ve O’nun çevresine yönelik calışmalar. Çünkü cemaatin önündeki tek engel başbakan. O yüzden her ne kadar yolsuzluk ile ilgili eleştirilerimi saklı tutsam da başbakanın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

GÜLEN’İN STRATEJİK HATASI

Paralel yapı küresel güçler tarafından destekleniyor mu?
Cemaat yabancıların veya CIA’in yönettiği bir yapı değil, fakat etkilediği bir yapı. Bu etki gönüllü etki, yani cemaat Amerika ile kavga etmemek uğruna, kendi ülkesindeki iktidar ve kurumlar ile kavga ediyor. Bence yanlış, çünkü ülke hepimizin.
Gülen’in ses kaydı ve bedduası on yıllardır yatırım yaptığı imajını nasıl etkiledi?
Fethullah Gülen’in bu konuda stratejik bir hata yaptığını düşünüyorum. Kendisinin bu sözlerini geçen haftalarda insansız hava araçları sonucu Pakistan’da öldürülen 7 çocuk ve kadın için söylemesini beklerdim.

Başbakan Erdoğan yurtdışı ziyaretlerinde dünya liderlerine paralel yapıyı anlatıyor. Yapı batıda nasıl algılanıyor?
Batı’da Amerika’daki güvenlik bürokrasisi hariç bu mekanizmayı iyi bilen birilerinin olduğunu düşünmüyorum. Herhalde bu mekanizmaya en yakin örnek Opus Deiveya Mormon hareketleri, fakat onlar bile bu kadar etkili değil, zaten etkili olmalarına batıda devlet müsaade etmez. Çünkü  adalet ve güvenlik kavramları için tehlikeli görür. Bu sebeple Riccardioni acaba Mormon’ların ABD adalet bakanlığında örgütlenip güçlenerek Amerikan halkını dinlemesine, kaset ile şantaj yapmasına, Cumhuriyetci veya Demokrat milletvekillerine veya pentagondaki generallere kumpas kurmasına ne der merak ediyorum? Kendisine sormak lazım....  

Başbakan Erdoğan devletin içindeki bu yapıyı etkisiz hale getirmek istiyor. Bunun için nasıl bir strateji gerekir? Başarı şansı adına ne söylersiniz? Ne kadar zaman verirsiniz?

Uzun ve meşakkatli bir yol. Fakat bu mekanizmanın ülkemizin ve insanlarımızın özgürlüğü ve geleceği için temizlenmesi gerekiyor, çünkü kararlar adalete göre bağımsız değil, belli bir gurubun siyasi ve ekonomik çıkarlarına ve stratejisine göre alınıyor izlenimi oluştu. Bu da halkın adalete ve polise olan, dolayısı ile devlete olan güvenini zedeledi. Düşünün ülkenin içinde bir gurup bir devletten bağımsız, devletin imkanlarını kullanarak bir istihbarat ağı oluşturmuş, bir çok kişi kurum ve partiyi dinliyor izliyor, zamanı gelince başına servis yapıyor, halkın ve ülkenin çıkarı için değil, savundukları çıkarları için hareket ediyor, buna hiç bir ülke müsaade edemez, etmemesi gerekir, vatandaşın güvenliğini sağlaması gereken devlet bu yapıyı çözmesi lazım. Eğer çözemezse Türkiye’de hiç bir siyasi, sosyal veya ekonomik yapı güvende değildir, çünkü devlet tarafsız ve güvenilir halka hizmet eden bir aygıt olmaktan çıkmış demektir. 

“ERBAKAN HOCA YERLİ BİR LİDERDİ…”

Cemaat farklı zamanlarda farklı partilere oy verdi. Ancak milli görüş çizgisine mesafesini her zaman korudu. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kim ne derse desin, Erbakan Hoca yerliydi, hiç bir dönemde yurt dışına çıkmayı tercih etmedi, hapis yattı, ayni Said’i Nursi gibi. Biliyorlardı ki bir siyasi hareketin lideri olarak yabancı devletler de misafir olmak demek, onların kurallarını da kabul etmek demektir. Milli Görüş ve Erbakan daha çok Türkiye eksenli hareketler, cemaat ise daha küresel hareket eden, stratejilerini Türkiye merkezli değil, global bağlamda çizen bir hareket olduğu için Milli Görüş ile ayrılıyorlar diye düşünüyorum.

İKİ KEÇİNİN KÖPRÜ KAVGASI

Cemaat  ve CHP yakınlaşması cemaatin sohbet camiasında chp’nin ise tabanında tepkiye yol açar mı?
Cemaat ile CHP’nin yakınlaşması bana köprüyü geçmeye çalışan iki keçiyi hatırlatıyor. Köprüden ancak birisi geçer çünkü köprü çok dar. Bunun yanında hem Cemaat’te hem de CHP’de bu birlikteliğe karşı gelecek çok insan var. Ortaklık olsa bile ortak düşmana karşı geçici bir birliktelik olur diye düşünüyorum. 
Grup içerisinde Gülen’in söylemleri sorgulanabilir mi? Biat kültürünün sınırları var mı?
Elbette sorgulanamaz, fakat hangi harekette sorgulanır ki? Hele bizim gibi ülkelerde, daha geleneksel, kalkınmakta olan, modernleşme Sürecini yaşayan her ülkedeki siyasi veya sosyal yapılarda lideri sorgulamak diye bir retorik yoktur, biat kültürü hakimdir. Çünkü hiyerarşi gereği lidere itaat vardır, uymayan cezalandırılır. Bu cezalandırma aile içi şiddete benzetilebilir.
 
Cemaat kendi gelişim sürecinde nasıl bir dönemi yaşıyor?
Cemaat yıprandı ve yıpranıyor. Bu dönemden sonra birçok kimse kendi çocuğunu cemaate teslim etmez, işte bu cemaat için en büyük tehlike. Bundan sonra bence kendi özlerine dönme sürecini yaşayacaklar ve Erdoğan ve Ak Parti’nin gitmesini bekleyecekler diye düşünüyorum. Çünkü cemaat kavgacı bir yapı değil, fakat paralel yapı mekanizmasının cemaatte hakim olmaya başlaması ile bir mücadeleye sürüklendiler. Bu cemaatin samimi insanlarının yapısına uygun değil. 

ELLİ SENE SONRA TÜRKİYE

Elli sene sonra türkiye bugünü nasıl hatırlar?
Hizmetin dini bir yapılanma olduğu iddiası tartışmalı, bence o özelliklerini pazara ve siyasete indikçe kaybediyorlar. Verimlilikleri düşüyor, kısacası hizmet kavramının yerini pragmatist bireyci karlılık kavramı alıyor. Cemaatin geleceğini iç şartlardan ziyade dış şartlar belirleyecek. Bence cemaat destekli 17 Aralık operasyonunun en büyük etkisi Türkiye’de değil, cemaat açısından yurt dışında olacak. Çünkü bir çok ülkede bu konuda cemaatin izlediği yöntem konusunda soru işaretleri oluşmaya başladı. Yani bunlar ne yapıyor, amaçları ne sorusu sadece Türkiye’de değil, bir çok coğrafyada sorulmaya başlandı. Küresel bir aktör olduklarından bundan etkilenecekler. Son söz olarak şunu belirtmek isterim, hizmetin içinde çok değerli insanlar var, sıcak samimi, ülkemizin insanı, bu insanların kendilerine sorması gerekiyor biz nasıl bu noktaya geldik? Bu onların elli sene sonra haklarında insanların ne düşüneceğini belirleyecek. 

No comments: